21 Eylül 2007 Cuma

Hürriyet yazarları hakaret atağında!



Hürriyet, Emin Çölaşan’a yol verme operasyonu kapsamında bir harekat girişimi başlattı. Gazetenin kalemşörleri, AK Parti’ye oy verenlere her gün bir şekilde saldırıyor.Doğan medyası, ikili oynamada yeni bir yöntem geliştiriyor.
Bir taraftan bazı haberleriyle AK Parti’ye destek veren bir politika izler görünerek Aydın Doğan’ın işlerini yoluna koymaya çalışıyor, öbür taraftan da topluma ağır hakaretler yöneltiyor.
AK Parti’ye destek veren politika çerçevesinde son örnek ise Emin Çölaşan’ın gönderilişi oldu. Hürriyet, kişisel kapris ve geçimsizliğiyle gazete çatsı altında ve Doğan Medya Grubu’nda kavga etmediği kimseyi bırakmadığı için işine son verilen Emin Çölaşan’ı bile farklı bir kılıfla sunmayı başardı. Çölaşan’ın gönderilişini, sanki hükümet kanadı istemiş gibi toplumun algılamasını sağladı.
İKİLİ POLİTİKADA BU KEZ SIRADA HAKARETLER ZİNCİRİ VAR
Hürriyet yazarları, şimdi AK Parti’ye oy veren kitleye hakaretler yağdırmaya başladı. 1950′de Demokrat Parti’ye oy verenleri, “Haso-Memo” diye aşağılayan zihniyet bu kez oklarını AK Parti seçmenine yöneltti. “Göbeğini kaşıyan adam”, “bidon kafa” sıfatlarına bu kez bir yenisi eklendi: “Mürit müşteri”…
Bekir Coşkun’un “Atatürk’ün kızları al bayraklarla yürürken, bu ülkenin aydınlık yüzlü erkekleri meydanları doldururken, çocuklar annelerinin-babalarının elini tutup yarınlarına şimdiden sahip çıkmaya kalkarken… Göbeğini kaşıyan adam uzakta bıyık altından güler. Ve sandık ortaya konulduğunda… Göbeğini kaşıyan adamın dediği olur” hakaretleriyle başlayan çıkış, Hürriyet’in yeni gözdesi Yılmaz Özdil ile sürdü. Özdil, “Allah cezanızı versin be kardeşim” diyerek bela okuduğu yazısını, yüzde 46,7’ye “bidon kafa” diyerek sürdürdü.
Hakaret sırası ise bu kez yalan ve asılsız haberleriyle önceki yıl ipliği pazara çıkan yazarı Özdemir İnce’de idi. İnce, dünkü yazısında AK Parti’ye oy veren seçmene ilk başta ‘müşteri’ diye vasıflandırdıktan sonra hakaretleri peşpeşe sıralıyor.
Özdemir İnce’nin, AK Parti seçmenini “mürit müşteri” diye nitelendirdiği yazısı:
Seçim tahminleri
4 Ağustos sabahı Muğla-Ören’de bakkal gazete paketlerini yeni açıyordu. Ülker, Hürriyet’in manşetini gösterdi: “Ağustosböceği ile karınca”. Bir yanda Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı “Karınca” Yılmaz Büyükerşen; öteki tarafta Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek.
Ben olsam Melih Gökçek’in yanına İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı da koyardım. Ama bu muhteşem manşetten dolayı gazetenin yazı işlerini kutluyorum.
* * *
22 Temmuz seçimlerinden sonra bayram çocukları gibi şımaran İslamcı ve İkinci Cumhuriyetçi yazarlar, seçim tahmini yapmada yanılan yazarlara hakaret yağdırdılar ve istifalarını istediler. Kimi gazete yazarları da tahminlerinde yanıldıkları için açıkça özür dilediler. Ben gerçi tahmin yapmadım ama AKP aleyhinde yazılar yazdım. AKP’nin yüzde 46,7 oy alması konusunda yanıldım. Ama ben Türk halkının 46.7’sini seçmen sandığım için yanıldım. Bu yüzde 46.7 meğer seçmen değil müşteri imiş.Çünkü Türkiye’nin nesnel koşullarında halk seçmen bilincine ulaşmış olsaydı AKP’nin seçimi kazanması saçmalıktan başka bir şey olamazdı. AKP ve yarattığı nesnel koşullar eğer Fransa, İtalya, Almanya, İspanya’ya ve öteki AB ülkelerine taşınmış olsaydı bu parti kesinlikle seçimi kazanamazdı. Neden kazandı? Bunun bilimsel ve sosyolojik bir açıklaması olamaz. AKP’ye oy verenlerin seçmenlik bilincinin düzeyini, ulusal dayanışma ruhunun yoğunluğunu ölçmeden bir açıklamada bulunmak son derece sakıncalı olur. Seçmen mi, mürit mi, illüzyon bağımlısı mı?
* * *
Şu anda Ankara ve İstanbul kentleri susuz kalmaya mahkûm durumda. Şu günden itibaren yağmur yağmaya başlasa bile barajların eski doluluklarına erişmeleri birkaç yılı alır.
Susuzluğa çare olarak Allah’tan yardım isteyen ve Ankaralıların tatillerini uzatmalarını ya da ailelerinin yanına gitmelerini ve “cenabet” gezmelerini tavsiye eden Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek Avrupa’da alay konusu oldu. Susuzluk bunalımının bu noktaya varacağı neredeyse sekiz aydır biliniyordu. Bunu seçmen de biliyordu. İstanbullu seçmen de İstanbul’un susuzluğa mahkûm olduğunu biliyordu. Sorumlu bu iki kenti yöneten ve ülkede iktidarda bulunan AKP idi. Ama Ankaralıların yüzde 48’i, İstanbulluların yüzde 45’i AKP’ye oy verdi. Fakat Eskişehir’de çok trajik bir gerçekle karşı karşıya bulunuyoruz. Büyükşehir Belediye Başkanı bir AKP’li olsa Eskişehir’in de durumu İstanbul ve Ankara’dan farksız olurdu. Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı susuzluk tehlikesini üç yıl önceden gördü ve aldığı önlemlerle Eskişehir’i kurtardı. Seçim sonuçları ne oldu Eskişehir’de? AKP yüzde 44, Yılmaz Büyükerşen’in partisi DSP ile seçime birlikte giren CHP yüzde 24 oy aldı. Eskişehir seçimlerinin sonuçlarının mantıklı ve rasyonel olduğunu kimse söyleyemez.
Atalarımız “Kendi düşen ağlamaz iki gözü birden çıkar” demişler, ama yüzde 46,7’nin yaptığı seçimi Türkiye çok pahalıya ödeyecek. Verdikleri oy sayesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin adı “Ilımlı İslam Demokrasisi” oldu. “Türkiye’de laik sistemin sonu geldi. Kesinlikle laik sistemi değiştirmek istiyoruz” (Nail Güreli, Milliyet, 15.08.07; The Guardian, 15.12.05) diyebilen biri cumhurbaşkanı olacak. Bunun utancı yedi göbek sülalemize yeter!
Kaynak: Haber 7

Halka büyük hakaret!


Halka ”BİDON KAFA” diyen bu Hürriyet yazarının iğrenç yazısı aşağıda.Hürriyet’in halkıyla dalga geçmesi bir yana,artık yazarları da bu işlerle uğraşıyor.Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına demediğini bırakmayan bu cahil yazara tüm millet gereken cevabı vermeli.
Halka ”BİDON KAFA” diyen bu Hürriyet yazarının iğrenç yazısı aşağıda.Hürriyet’in halkıyla dalga geçmesi bir yana,artık yazarları da bu işlerle uğraşıyor.Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına demediğini bırakmayan bu cahil yazara tüm millet gereken cevabı vermeli.
BİDON KAFALI
ŞARIL şarıl bedava su varken, baraj yapacağına, dünyanın en uzun borusunu döşeyip, taaa Rusyalardan en pahalı gazı getiriyor…Depo yok.
Depo var…
Su yok.
Suyu bulsa…
Boru yok.
Boru döşese, o döşeyene kadar zaten su kuruyor.
*
Yani darılmayın ama, hakikaten Allah cezanızı versin be kardeşim.
*
Bakıyorum televizyonlara…
Şöhret olmuşsun yahu!
BBC, CNN hep seni gösteriyor.
Akmayan çeşme başında, elindeki boş bidonu kameraya sallayarak, “elim kırılsaydı” diye bağırıyorsun.
*
Hiç bağırma.
Senin paranla sana köfte ekmek ısmarladılar, hizmet sandın… Sudan ucuz senin oyun.
Hiç bağırma.
*
Düşün şöyle bir…
Maazallah CHP-MHP iktidar olsaydı, ne diyeceklerdi?
“Uğursuz bunlar…”“Bereketsizler…”
“Geldiler, kuruttular…”
Demeyecekler miydi?
Diyeceklerdi.
Sen de kafanı emme basma tulumba gibi sallayarak, “he valla” demeyecek miydin?
Diyecektin.
Hatta, şu anda tek satır bile susuzluktan bahsetmeyen liboşları, satılık kalemleri okuyup okuyup, “şerefsiz bu laikler” demeyecek miydin öfkeyle?
Diyecektin.
Hiç bağırma.
*
Bak şimdi sen, çoluk çocuk kokarcaya döndün, Afrikalılar gibi fellik fellik yıkanacak dere arıyorsun…
Senin sırtından koltuk sahibi olanlar, borsa vurgunu yapanlar, ihale kapanlar, dolar-faiz volisi vuranlar ise, Perrier’le San Pellegrino’yla jakuzide banyo yapıyor, köpük köpük.
*
Reina’da sular kesik mi sanıyorsun, a benim bidon kafalım?
*
Şimdi iyi dinle…
Yap elini yumruk.
Şeytan kulağına kurşun der gibi vur bakayım kafana iki defa…
Ne duydun?
“Donk donk” di mi?
*
Sen önce onu doldur.
Su kolay.
İşte cahil Yılmaz ÖZDİL’in mail adresi yozdil@hurriyet.com.tr Tepkinizi bu mail adresine mail atarak gösterebilirsiniz.

Genç siviller hala rahatsız!


Genç Siviller Hala Rahatsız!
Her şey birkaç ay önce başladı.
Önce, mitingler yapıldı, halk böyle istiyor mistifikasyonu yaratılmaya çalışıldı.
Sonra emekli hukukçuları, askerleri, politikacıları naftalin kokulu sandıklardan çıkardılar, bilirkişi diye önümüze koydular.

Koskoca hakimler 367 saçmalığını gözümüzün içine baka baka onayladı.
‘Yok artık bu devirde olmaz’ denen oldu, bir gece yarısı asker muhtıra verdi.
Genç Siviller Hala Rahatsız!

Her şey birkaç ay önce başladı.
Önce, mitingler yapıldı, halk böyle istiyor mistifikasyonu yaratılmaya çalışıldı.
Sonra emekli hukukçuları, askerleri, politikacıları naftalin kokulu sandıklardan çıkardılar, bilirkişi diye önümüze koydular.
Koskoca hakimler 367 saçmalığını gözümüzün içine baka baka onayladı.
‘Yok artık bu devirde olmaz’ denen oldu, bir gece yarısı asker muhtıra verdi.
Düdük çaldı, köşelerin en mert ve yetkin diye bilinen kalemleri, güya solda fikirsel temellerini kuranlar biranda özköklerine döndüler ve bila istisna bu sürecin coşkun ve yılmaz savunucuları oldular.

Ve sonunda beyinlerimiz üzerinde verdikleri iktidar mücadelesinin meyvelerini alma mevsimi geldi, önümüze sandık kondu.

Daha önce de yaptığımız gibi, tüm gündelik eleştirilerimizi, normal şartlar altında geçerli olan siyasal farklılıklarımızı bir kenara kaldırdık ve şapkadan tavşan çıkardık.
Hesapları tutmayan toplum mühendisleri hiç üzerlerine alınmadılar, halkın ahmaklığından hatta ihanetinden dem vurdular, faturayı birkaç siyasetçiye kestiler. Ayağa kalkıp üzerilerindeki tozları silkelediler ve hiçbir şey olmamış gibi “nerde kalmıştık?” diyerek yeni taktikler geliştirmeye koyuldular.

Daha önce zorlayarak, ürküterek, tehdit ederek yapamadıklarını, bugün uzlaşma, fedakârlık, kardeşlik, şövalyelik gibi değerlerle yapmaya çalışıyorlar.
Yani şeytan bu kez sağdan yaklaşıyor.

Her fırsatta “Çağlayan’a kulak ver, Tandoğan’a bak, Gündoğdu Meydanı’nı gör” diyerek uzlaşma adı altında kendi gündemini dayatanlara, 22 Temmuz’da Çağlayan’da, Tandoğan’da, Gündoğdu’da toplanan kalabalığı saymalarını öneriyoruz.
Hem de bu kez Google Earth’den değil, göz kararı da değil, Yüksek Seçim Kurulu web sayfasından.

Bu sayılar arasındaki milyonlarca farkı görüp, bu kez siz uzlaşmaya ne dersiniz?
Abdullah Gül, Sezer’den çok daha tarafsız, çok daha güler yüzlü, çok daha hoşgörülü bir cumhurbaşkanı olacaktır.
Gelin siz bir fedakarlık yapın ve Abdullah Gül üzerinde uzlaşın.
Yine de içine sinmeyenlere denilebilecek tek söz kalıyor:
“Biz 7 yıl Sezer’e katlandık, siz de 7 yıl Abdullah Gül’e katlanın.”
Abdullah Gül, her an geri adım atacak kadar inançsız sağcı idare-i maslahatçılık ile sırtını askeri vesayete dayamış totaliter bir uzlaşma söylemi arasında sıkıştırılmış durumda.

AKP kurmayları bilmelidir ki; savcıyla, dergiyle, 301’le doymayan bu demokrasi öğütücüsüne bir Abdullah Gül’ü feda etmek sadece onun daha fazla iştahını kabartacaktır.
Genç Siviller olarak; Abdullah Gül aday olamazsa çatışma çıkar diyemiyoruz, çünkü elimizde silah yok.
Abdullah Gül aday olmazsa kargaşa çıkar diyemiyoruz, çünkü emrimizde gazetelerimiz, televizyonlarımız yok.
Abdullah Gül aday olamazsa kriz çıkar diyemiyoruz, çünkü devletin en kudretli mevkilerinde adamlarımız yok.
Genç siviller olarak ancak şunu söyleyebiliyoruz: Abdullah Gül aday olamazsa, vicdanımız sızlar, demokrasimiz bir yara daha alır.
1961’de başına silah dayanıp, yurtdışına kaçmak zorunda bırakılan Ali Fuad Başgil’in cumhurbaşkanlığı adaylığı gibi ileride utanarak anlatacağımız bir hikâyemiz daha olur.

Hürriyet'in reklamında ailenin yarısı yok!

Hürriyet Gazetesinin “Biz yetmiş milyon aileyiz” kampanyasına Tuğçe Baran’dan sert eleştiri…

Baran “bir adet beyaz Türkten, bir adet kara Türkten, bir adet entel Türkten, bir adet emekli Türkten ve bir adet ev kadını Türkten oluşan bir aile” diyerek kampanyayı tanımlıyor ve soruyor: “yüzde 46.6” isimli bir kardeşimiz yok muydu?

Tuğçe Baran’ın Vatan’daki yazısı:
Bizim yüzde 46.6 isimli bir kardeşimiz yok muydu?

Hürriyet’in yeni reklamı pek manidar! “Kavga etsek de biz bir aileyiz tıpkı Türkiye’ye gibi” deyip bir adet beyaz Türkten, bir adet kara Türkten, bir adet entel Türkten, bir adet emekli Türkten ve bir adet ev kadını Türkten oluşan bir aile oluşturmuşlar. Manasızca kavga edip birbirlerini aşağılıyorlar ama sonra aynı sofraya oturuyorlar vs vs. Tıpkı Türkiye gibi falan filan.
İyi güzel ama bizim bir de “yüzde 46.6” isimli bir kardeşimiz yok muydu? Hani başında örtüsü olan? Hani bazılarımızın sinirini hoplatıp duran?

Ailenin yarısını oluşturmaları gerekmiyor muydu?
Sofrada en az iki kişiyle temsil edilmeleri gerekmiyor muydu?
Nerede onlar?
Reklam çekimi sırasında tatilde mi çıkmışlardı?
Yoksa akşam namazını mı kılıyorlardı?
Yoksa yoksa emekli memur babaları cezalandırmış mıydı onları? “Sizin son zamanlarda diliniz pabuç gibi oldu, yok size yemek memek!” mi demişti? (Baba yoksa emekli bir albay mıydı?)
Şermin Topçu blogunda pek güzel yorumlamış reklamı. Reklamcılar beyaz Türk olduğu sürece

Türkiye ailesinin fertlerinden haberdar olamazlar diye.
Fakat ben topu sadece reklamcıya atamıyorum. Hele ki seçimlerden sonra yüzde 46.6 isimli aile ferdimizden haberdar olmamak için harbi şapşal olmak lazım.

Reklamcı mıdır müşteri midir burada ailenin yarısını yok sayan tümüyle şüphe içindeyim. Hürriyet gazetesinde baş örtülü bir kadının fotosu bir skandal olmadığı sürece çıkmaz zira. (“Bakan, türbanlı eşini aynı masaya oturttu!” “Türbanlı doktor hastayı muayene etmedi!”) Reklamında niye oynatsın?

Hani gerçekçi bir aile yapmak gerekirse en az iki buçuk tane AKP’li lazımdı aileye. Hadi güzel hatırınız için yarımı atayım iki tam yapayım. Ve lakin bir tanecik bile konmamış.
Tabii gerçekçilik diyorsak bu durumda entel kızın mesela sadece parmağının görünmesi gerekirdi, o da ayrı bir konu. Kitap okuyan entellerimizin oranı koca bir ailenin yarım parmağı kadar bile etmez çünkü.

Beyaz Türk de o durumda sadece belden yukarısının,
fanatik kardeşimizden de bir buçuk tane falan olması
gerekirdi.
Tamam çok gerçekçi olmayalım, insanları kesip biçmeyelim eyvallah da “yüzde 46.6” da pek kolay unutulacak bir “fert” değil yani.

Tesettürlü modern kızlar, genç kadınlar asabınızı bozuyorsa hiç olmazsa geleneksel anne, o da fazla geliyorsa geleneksel bir babaanne figürüyle bir şekilde temsil edilemez miydi “yüzde 46.6”mız?
***

YOKSA BABAANNE DE Mİ CEZALIYDI? O da mı o meşum gecede aç kalanlardandı? Hay Allah.. Ne despot bir babaymış…
TUĞÇE BARAN/VATAN 30.Temmuz.2007 15:19:58

Hürriyet yazarları fena çuvalladı!


Hürriyet yazarları seçim tahminlerinde çuvalladı. Yazarların sözde Anadolu turuna çıkan ve izlenimleri sonucunda yürüttükleri tahminleri içeren haber buhar oldu.

O müthiş analiz ve tahminler içeren haberi okumak için Hürriyet’in sitesine girenler haberi bulamıyor.

22 Temmuz’da AK Parti için koalisyon bile öngörmeyen yazarlara inat sandıktan yüzde 47 AK Parti çıktı. İşte ne olduysa bundan sonra oldu.
Genuş ufuklu yazarların öngörüsü hayal kırıklığı yarattı. Yanından bile yaklaşmayan tahminler seçim sonuçlarıyla yan yana durunca sırıttı. Böylesine zıt tahminlerin yer aldığı haber elbetteki yazarların karizmasını çizecekti.

Yönetim kadrosu operasyona gitti. Haberi internet sitesinden yok etti. Arşive girenler artık haberi bulamıyor.
Böylece yazarlar vaziyeti kurtarmış oldu. Tabi ki bir daha ki seçime kadar..

www.ensonhaber.com

Halk aptal değilmiş!

“Halk, sandığımız kadar aptal değilmiş!…”
23 Temmuz 2007 Pazartesi 08:51

Evet, önceki yazıda belirttiğim gibi gece yarısına kadar haber bültenlerine uzak durdum. Birkaç telefon mesajı ile öğrendim AKP’nin zaferini.Gece eve geldiğimde merakla Tv. Kanallarını gezmeye başladım. Baktım ki Kanatürk’de Tuncay Özkan ve Mine Kırıkkanat seçim değerlendirmesi yapıyor…
Tuncay’ın yüzünden düşen bin parça..Mine Kırıkkanat ise özeleştiri yapıyor…
(Mealen) “Biz sol olarak halka bir şey veremedik. Sadece Atatürkçülüğü kullanarak, halkı rejim tehlikesiyle korkutarak oy almaya çalıştık vs…”Derken, utanmadan ve sıkılmadan bombayı patlatıyor Mine;“Halk, sandığımız kadar aptal değilmiş!…” “Hah şunu bileydin Minnoş” dedim kendi kendime…

Bu köşeden anlatmaya çalıştık hep:Başkalarının kötü olması senin iyi olduğunu göstermez!Sürekli, AKP kötü, memleketi satıyor suçlamaları…Bunlar teröristlerle işbirliği yapıyor suçlamaları…ABD uşağı suçlamaları…Evet, memleket kötü yönetiliyor olabilirdi. Terör durdurulamıyor, kapkaç önlenemiyor olabilirdi… IMF’ye esir, ABD’ye kukla hale gelmiş bir ülke olabilirdik…Çok daha iyi kadrolara ihtiyaç vardı.Ki doğrudur, haklısınız…Peki siz ne vaadettiniz? Hangi projeyle çıktınız halkın karşısına? Cumhuriyet elden gidiyor, rejim elden gidiyor, laiklik, Atatürkçülük elden gidiyor…AKP karşıtı olan her melanete sempati ile baktınız. Sırf AKP karşıtı diye olmadık adamlarla koyun koyuna girdiniz.
Seçim bildirgelerinize bakıyoruz:Farklı hiçbir plan proje yok!Biri Cumhuriyeti kurtaracak! (Nasıl ve kimden? Halktan mı?)Diğeri terörü bitirecek! (Milletvekillerini dağa mı gönderecektin, yoksa bizim askerin yerine mayınlara basacak yabancı asker mi ithal edecektin)Sizin gördüğünüzü halk da görüyordu zaten.

Fakat sizlerin de memlekete ilaç olmayacağınızı farkedemeyecek kadar aptal da değildi.
“Ben daha iyiyim” demek yerine hep “o kötü” demeyi yeğlediniz. Yani umut olamadınız.…ve halkı aptal yerine koymanın cezasını ağır şekilde ödediniz. Meclis’in yeni yapısıyla ilgili değerlendirmeleri bir sonraki yazıya bırakacağız.Ancak sıcağı sıcağına ilk aklıma gelenleri söyleyeyim:Mazot 1 Yee Tee Lee Olmayacak!Cumhuriyet tehlikede değilmiş!
Baykal rekorlar kitabına girecek! Hem yüzme hem de seçim kaybetme konusunda…

Kaynak: http://www.sonsayfa.com/author_article_detail.php?id=3007

Doğan yine çelişkili!

İzmir Gündoğdu Meydanı’nda önceki gün AK Parti’nin düzenlediği mitingi Hürriyet ve Milliyet Gazetesi iki farklı ‘açıdan’ gördü.

Hürriyet Gazetesi dün yayınladığı haberinde ‘AKP’nin ağır toplarıyla yapılan Gündoğdu Meydanı’ndaki miting, 13 Mayıs’ta aynı meydanda yapılan 1.5 milyon kişinin katıldığı Cumhuriyet Mitingi’nin gölgesinde kaldı. Üstelik 70 balıkçı teknesi ve bir vapur AKP bayraklarıyla süslenip denizden destek verdiler’ yorumunu yaptı.
İşte Hürriyet’in yayınladığı fotoğraf
Büyük resim tıklayınız

Milliyet Gazetesi ise ‘miting, katılım konusundaki tartışmaları da beraberinde getirdi. AKP’liler alanda 140 bin kişinin bulunduğu iddia ederken CHP’liler 10 bin kişi olduğunu savundu. MHP’li yöneticiler de AKP’nin, İzmir mitingine kent dışından yaklaşık 500 araçla insan taşıdığını tespit ettiklerini söyledi’ şeklinde haberini bugün yayınladı.
Bu da Milliyet Gazetesi’nin yayınladığı fotoğraf

Büyük resim tıklayınız
İşte bu da Anadolu Ajansı’nın geçtiği fotoğraf
Büyük resim tıklayınız

Aynı gruba ait iki gazetenin meydanlardaki kalabalığı farklı göstermesi ve Cumhuriyet mitingleri kıyaslaması farklı yorumlara sebep oldu.
Hürriyet Gazetesi’ndeki fotoğrafta Ak PartiGündoğdu meydanını hıncahınç doldururken Milliyet’in fotoğrafında oldukça az bir kalabalık gözüküyor.
İki haber yan yana geldiği zaman yoruma ihtiyaç bırakmıyor.

Samanyoluhaber.com
2007-07-10 16:17:15

Okuma yazma bilmeyenlerle dalga geçtiler.

Hürriyet gazetesi,kendi websayfasında okuma yazma bilmeyen,güneydoğulu vatandaşlarla,hem okuma yazma bilmediği için,hem köylü olduğu için,hemde aşiret mensubu olduğu için dalga geçti.Herhangi bir partinin broşürünü eline aldığı için,”BELKİDE OKUMA YAZMA BİLE BİLMİYOR” cümlesini kurdu,konuya mizahi yaklaştığını sanarak vatandaşların resimlerinin üzerine şu şekilde yazılar yazdı;

''TERSİ DÜZÜ NERESİ BUNUN ACABA?”Kendilerinin resimlerinin ne amaçla yayınlandığını bilmeyen,70 milyon önünde okuma yazma bilmedikleri,köylü oldukları halde siyasetle ilgilendikleri için suçlu ilan edileb masum vatandaşlarımızdan,Hürriyet adına bu utanç verici haber nedeniyle biz özür diliyoruz.Hürriyet kendi vatandaşını aşağılayacak kadar basitleşirken,milletimiz’i duyarlı olmaya çağırıyoruz.Kamuoyu vicdanına sunulur..

http://fotogaleri.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=4028&p=3&rid=153

Bölücü sayfayı kaldırdılar!


Petrol Ofisi'nin bölücü web sayfasını haberimizden sonra kaldırdılar.

Aydın DOĞAN’a ait Petrol Ofisi’nin web sayfasının İngilizce bölümüne koydukları bölünmüş buluttan Türkiye haritasını sizlere haftasonu duyurmuştuk.Biz bunu haber yaptıktan sonra websitesini yenilediler ve buluttan haritayı tamamen kaldırdılar.Bu harita Türkçe sayfada zaten yoktu.İngilizce sayfada yayınlanıyordu.Buda Aydın DOĞAN’ın kimlere hizmet ettiğini gösteriyordur.

İşte sitenin yeni hali;

http://www.yakittakalite.com/en/

Nihayet ülkeyi böldü!

İşte Aydın DOĞAN’a ait Petrol Ofisi’nin websitesi’nin İngilizce sayfası.Resimdeki BULUT(Türkiye haritasına)’a dikkatli bakınız.Türkiye’yi naslda bölmüşler güneydoğudan itibaren!!!
İşte Aydın DOĞAN’a ait Petrol Ofisi’nin websitesi’nin İngilizce sayfası.Resimdeki BULUT(Türkiye haritasına)’a dikkatli bakınız.Türkiye’yi naslda bölmüşler güneydoğudan itibaren!!!

Hürriyet halkla dalga geçiyor.

Hürriyet gazetesi web sayfasındaki erotik resimleri/galerileri kaldıracağını açıklamıştı.
Sanıyoruz ki sapık okuyucu kesimi tarafından ciddi bir şekilde boykot ediliyor.Büyük bir traj kaybı yaşamış olmalılar ki galeriler ya yeniden siteye eklenmiş yada,bunlar milletle hala dalga geçmeye devam ediyor.

Hürriyet’in milletle nasıl dalga geçtiğini bazı resimleri SANSÜRLEMEK ZORUNDA KALARAK veriyoruz;

http://img102.imageshack.us/img102/8027/kelebek2xf0.png

http://img96.imageshack.us/img96/6990/kelebek3dh8.png

Okurları Hürriyet'i topa tutmalı!


Yazacaklarımın kolay şeyler olduğunu biliyorum… Hürriyet okurlarının –klavyenin başına geçseler- benim şimdi karalayacağım şeylerden çok daha iyisini yazabileceklerini de tahmin ediyorum.
Yazacağım şeylerin “yeni” bir yanı da yok; yok, çünkü birkaç yıl önce daha beterine de şahit olmuştuk.
Daha beteri, yani bir “çocuk pornosu” haberinin yanına bir “çocuk pornosu” fotoğrafının (basbayağı) iliştirilmesi.
(Yeri gelmişken: Ben bu “suç üstü” halini Basın Konseyi’ne götürdüğümde, konseyin Hürriyet’e bir madalya takması eksik kalmıştı! O da öyle bir konsey işte…)
Tekrarlayacak olursam, bu işler eskiden de kötüydü. Ama sanki, Bild ile yoldaşlık bizimkini daha bir yoldan çıkardı gibi.
Yok yok vazgeçtim, bu tahmin yerinde bir tahmin olmadı. Çünkü işi buraya kadar vardırmayı Bild de akıl edemez; akıl etse de cesaret edemez…
Sen kalk 17 yaşındaki bir gencin başından geçenleri gazetenin alnına yerleştir…
Bild bunu yapabilir mi? Bild’e bunu yaptırırlar mı?
Okurlarının gözüne dayasın “ölü spermler” hikayesini de görsün bakalım başına neler gelecek?
Peki ya 13 yaşındaki bir çocuğun savcılıkta verdiği ifadeye “ulaşmak” ve onu da olduğu gibi gazeteye taşımak?
Utanmazlığın böylesi Bild’in aklının ucundan bile geçmez-geçemez.
Sen tut, 13 yaşında bir kız çocuğunun savcıya verdiği ifadeyi gazetende “çocuk pornosu” formatında pazarlamaya çalış.
Utanmazlığın böylesi….
Bunu Bild yapsa kim bilir neler gelir başına…

Başına gelecekler bir zamanlar başını ağır Alman entellektüellerin çektiği bir “anti-Bild” kampanya ile de bitmez. Bu utanmazlık –hiç şüphesiz- gazeteyi “okunması kolay” diye tercih eden derin Bild okurlarını da hemen o saat ayağa kaldırır.
İnanmıyorsa Bild’in genel yayın yönetmeni olan arkadaşına sorsun şu soruyu da alsın cevabını:
Bizim yaptığımızı siz de yaparsınız değil mi? Madem ki memleketiniz Almanya (yani Batı, yani AB, yani “her şeyin” serbest olduğu bir ülke!) cinsel tacize uğradığı için şikayetçi olan 13 yaşındaki bir çocuğun savcıya verdiği ifadeyi olduğu gibi okurlarınıza taşırsınız değil mi?
Bakalım “arkadaş” ne diyecek?
Şu satırları yazan da o:
“Dün sabahtan itibaren iki ayrı sorgulama ile karşılaştık.
Biri içerden geliyordu.
Bazı okurlarımız, Antalya Cezaevi’ndeki Alman gencin konuşmasında yer alan bazı ifadelerden rahatsız olmuşlardı.
Haklı da olabilirler.
Ancak bizim amacımız, içerdeki çocuğun hissettiklerini onun ağzından aktarmaktı.

Nitekim bugün de olayın öteki tarafındaki kişiyi, 13 yaşındaki İngiliz kızın ifadelerini aktarıyoruz.”
“Haklı da olabilirler”miş…
Bakın kendisi de söylüyor zaten: “içerdeki çocuğun”.
Üstüne bir de dışarıdaki hepten çocuğun hikayesini ekleyin…
Yani yapılan yayın, la mı cimi yok, “çocuk pornosu” sınıfına girmektedir.
Şimdi de gelelim “çağrı” faslına:
13 yaşındaki ve 17 yaşındaki çocukların aileleri çocuklarının konu edildiği bu yayından dolayı gazetenin peşine düşmelidirler.
Bu suçu Batı’da bir gazete işlese mahkemeden öyle yüklü bir tazminat çıkar ki söz konusu gazete –inanın- pantolonunu bile kurtaramaz…
Duruşması yasa gereği kapalı olması gereken bir davada davacı konumunda olan 13 yaşındaki çocuğun savcılığa verdiği ifadeyi gazeteye ulaştıran –her kimse- kişi hakkında savcılık derhal soruşturma açmalıdır.
Bu işlerde yetkili kim ise, söz konusu gazeteye “çocuk pornosu” niteliği taşıyan yayınından dolayı –bir şeyler- yapmalıdır.
Ve tabii Hürriyet gazetesi okurları da bu arada, kendilerini bu utanmaz yayınla karşı karşıya bıraktığı için gazetelerini topa tutmayı ihmal etmemelidirler.
Kürşat Bumin - Yeni Şafak

Sağlıkta büyük devrim.

Sağlık ocakları artık ücretsiz

Sağlık Bakanlığı yarından itibaren birinci basamak sağlık kuruluşlarında sosyal güvencesi olmayan vatandaşlardan bile belge ve muayene ücreti istemeyecek. ANKARA (ANKA)Sağlık Bakanlığı birinci basamak sağlık kuruluşlarında sosyal güvencesi olmayan vatandaşlardan bile belge ve muayene ücreti istemeyecek.

Temel sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Turan Buzgan Sağlık Bakanlığı’nda yaptığı açıklamada, Bakanlığa bağlı birinci basamak sağlık kuruluşlarınca (Sağlık Ocağı, Ana Çocuk Sağlığı Ocakları, Verem Savaş Dispanserleri ve 112 Ambulans hizmetleri) verilen hizmetlerin tüm vatandaşlar için ücretsiz hale getirildiğini uygulamlaya yarından itibaren başlanacağını açıkladı.“Bakanlığımıza bağlı birinci basamak sağlık kuruluşlarına başvuru kolaylaştırılmıştır. Vatandaşlarımız herhangi bir belge ibraz etmeden Bakanlığımıza bağlı birinci basamak sağlık kuruluşlarımızdan tedavi hizmeti alabileceklerdir” diyen Buzgan, birinci basamak sağlık kuruluşlarından yararlanmak isteyen vatandaşlardan vizite kağıdı, hastane muayene isteği belgesi, sağlık karnesi, sevk kağıdı gibi belgelerin istenmesi zorunluluğunun kaldırıldığını bildirdi. Buzgan “Ancak memurların izinli sayılmalarıyla ilgili kendi düzenlemeleri hariç, memurların tedavi yardımından yararlanan aile fertleri hakkında yeniden düzenleme yapılıncaya kadar mevcut uygulamalara devam edilecektir. Bununla ilgili olarak yapılan düzenlemeler için Maliye Bakanlığı çalışmalara başlamıştır” dedi.

120 BİNİ AŞKIN FATURA GERİ ÖDEME KURUMLARINA GÖNDERİLMEYECEK

Bakanlığa bağlı birinci basamak sağlık kuruluşlarınca verilecek olan hizmetler karşılığında faturalama ve dayanaklarının geri ödeme kurumlarına gönderilme işlemlerine son verildiğine işaret eden Buzgan, “Böylece geri ödeme kurumlarına yaklaşık 120 milyonu aşkın fatura ve dayanağı belge düzenleme ve gönderme yükümlülüğü ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca bu işi yapacak işgücünden de tasarruf edilecektir. Böylece sağlık personeli asli görevlerine yöneleceğinden bu basamakta sunulan hizmet kalitesi artacaktır. Bu hizmetlerimiz için alacağımız ücretlerin, bu kuruluşların ihtiyaçlarını karşılamakta yeterli olacağı düşünülmektedir. Ayrıca birinci basamak sağlık kuruluşlarında yapılacak olan her yeni işlem kayıt altına alınacağından, performans esaslı ek ödeme sistemine devam edilecektir” dedi.Buzgan şöyle devam etti:“Devlet Memurları Tedavi ve Cenaze Yardımları Yönetmeliği uyarınca devlet memurlarının hasta yollama kağıdı, ile hekime gitmeleri gerekmektedir. Bu yönetmelikte değişiklik yapılıncaya kadar devlet memurlarının sevk kağıtları ile hekime başvurmaları gerekecektir. Sevk kağıdı aktif çalışanların sağlık hizmeti alırken kurumlarından izinli sayılmaları için de fonksiyon taşımaktadır. Aynı zamanda sosyal güvence şemsiyesi kapsamındaki vatandaşlarımızın hekimlerimiz reçete yazdıkları takdirde de ilaca erişimlerinde problem yaşamamaları için de sağlık karnelerini muayene esnasında hekime getirmeleri faydalı olacaktır.”Buzgan, birinci basamak sağlık kuruluşlarına giden kişilere gerekmedikçe kimlik bile sorulmayacağını söylerken, bir gazetecinin ”Alman uyruklu birine de ücretsiz mi bakılacak” sorusuna “evet” yanıtını verdi.Bu uygulamanın Sağlık Bakanlığı’na önemli bir yük getirmeyeceğini söyleyen Buzgan, Türkiye’de 6 bin 400 sağlık ocağı ve buralarda çalışan 18 bini aşkın hekim bulunduğunu anımsattı.

30.06.2007
www.yenisafak.com.tr

Allah kelimesinin gücü

ALLAH’ kelimesinin gücü
Hollandalı bilim adamı ve psikolog Vander Hoven ALLAH kelimesini oluşturan harflerin sırrını bulduğunu açıkladı. Prof. Hoven’in hastalar üzerindeki araştırmasının sonucu ise şöyle..

Hollandalı bir psikolog olan Vander Hoven Kur’an okumanın ve ALLAH kelimesini tekrar etmenin hastalar ve sağlıklı insanlar üzerindeki etkilerini bulduğunu açıkladı.Hollandalı profesör üç yıldan beri bir çok hasta üzerinde araştırma ve çalışmasını yaparak yeni buluşuna ulaştığını söyledi.Hastalarından bazılarının Müslüman olmadığını, bazılarının da Arapça bilmediğini belirten Hoven hastalarına ALLAH kelimesini öğrettiğini söyledi.
Alınan sonucun çok mükemmel olduğunu, özellikle depresyon ve tansiyon hastalarında çok daha iyi sonuçlar verdiğini belirtti.

Profesör Haven ALLAH kelimesini oluşturan harflerin psikolojik hastaların üzerindeki etkilerini açıkladı.
-ALLAH kelimesinin ilk harfi olan –A- harfi solunum sisteminden direk çıkıyor ve nefes almayı düzenliyor.
- Damaktan söylenen –L- harfi ise, (Arapçada çıkarıldığı şekilde) dil hafifçe damağın üst kısmına dokunuyor ve çene kısa bir duraklamayla birlikte aynı işlem tekrarlanıyor.(İki –L- harfi olduğu için) Bu işlem nefes alıp vermeyi rahatlatıyor
- Son harf olan –H- harfi çıkartılırken akciğer ve kalp arasında bir ilişki oluşuyor ve işlem sonucunda kalp atışları düzeliyor.
Bu araştırmayı yapan Hollandalı profesör Müslüman değil, fakat İslam ilimlerine ilgi duyan ve Kur’an-ı Kerim’in sırlarını araştıran bir psikolog.

HABERİN İNGİLİZCE METNİ İÇİN BAKINIZ
www.haber7.com

Hürriyet çıplak galerileri neden kaldırdı?

Çünkü Hürriyet yönetimine sunulan son araştırma raporunda artık Hürriyet’in internet sitesinin filtreleme programlarına girmek üzere olduğu duyuruldu.

Türkiye’nin en fazla hit alan internet sitelerinden Hürriyet.com.tr, açık kadın fotoğrafları kullanmama kararı aldı. Meğer bu ani kararın altında başka şeyler varmış.

Çünkü Hürriyet yönetimine sunulan son araştırma raporunda artık Hürriyet’in internet sitesinin filtreleme programlarına girmek üzere olduğu duyuruldu.
Yani Türkiye’nin en büyük gazetesinin internet sitesi çıplak kadın galerilerini yayınlamaya devam ederse, özellikle çocukların bilgisayarlarını koruyan filtreleme programları, koruma kalkanı içine Hürriyet.com.tr’yi de alacaktı.
Hatta bir firma bunu “üzülerek uygulayacağız” diyerek Hürriyet yöneticilerine rapor etti.

Bu uygulama ile evinde bilgisayarı olan bir çocuk, Hürriyet ne yazmış diye baktığında, filtre programlar yüzünden evinden gazetenin internet sitesine giremeyecekti. Bu tehlikeyi gören

Hürriyet de hemen sitesini çıplak kadın fotoğrafları ve foto galerilerden arındırma kararı aldı.
Ve bir de Medyatava notu: Suudi Arabistan’da devlet, halkın açık sitelere girmesini engellemek için uzun süredir bazı sitelerin erişimini kesmiş durumda. Hürriyet ve Milliyet’in internet sitesi de 3 aydır Suudi yetkililerin ‘erişim yasağı’ getirdiği adresler arasında. Orada çalışan Türkler’in “Çıplak fotoğraflar yüzünden gazetelerimizi okuyamaz olduk” serzenişi de zaman zaman çeşitli forumlarda yer buluyor.
Moralhaber.Net

Hürriyet fuhuşu hoş gödü


Gazeteci esrar ve fuhuşu nasıl hoşgördü Yani bu kadar “pis” bir tesadüf olur.. Sen kalk cumartesi akşamı Liberal Düşünce Topluluğu’nun kurucu başkanı Kazım Berzeg’in evinde toplanan
Hürriyet esrar ve fuhuşu hoşgördü


Fikri Akyüz

mailto:AkyüzAkyüzfikri70@gmail.com


Gazeteci esrar ve fuhuşu nasıl hoşgördü Yani bu kadar “pis” bir tesadüf olur.. Sen kalk cumartesi akşamı Liberal Düşünce Topluluğu’nun kurucu başkanı Kazım Berzeg’in evinde toplanan Atilla Yayla, Nazlı Ilıcak, Mustafa Akyol, Nevzat Tarhan, Yıldıray Oğur, Turgay Oğur ve isimlerini tek tek sayamayacağım Liberal Ofis ve Genç Siviller mensubu berrak beyinli gençlerle birlikte ol, “yemek” ye.. Sonra gece eve gel, sabah kalk, gazete oku, bu arada Hürriyet gazetesini de oku ve peşinden “kafayı ye”..
Evet, Hürriyet’in dünkü nüshasında “Elveda liberalizm” başlıklı bir “yorumlu haber”, daha doğrusu “dünyadan haberi olmayan birinin bir yorumu” çıktı.
Alt başlık ise aynen şu cümleyle başlıyordu:
“Özgürlükler ülkesi Hollanda’da dinci Hıristiyan partinin koalisyon ortağı olmasının ardından muhafazakar bir hava esmeye başladı..”
Şimdi sıkı durun; alt başlık aynen şöyle devam ediyor:
“Bazı kentlerde genel yönetimler, marihuana ve esrar gibi ‘hafif sayılan’ uyuşturucuların serbest satıldığı kafeleri kapatmaya, fuhuşu yasaklamaya başladılar..”
Hani, adamın biri “Kurban” mevzuunu anlatıyormuş:
“Çocuğu olmayan Hazreti Davut, Allah’a dua etmiş ve “Yarabbim bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim’ demiş.. Dua tutmuş; Davut, kızının adını Ayşe koymuş.. Gel zaman git zaman, çocuğun kurban edileceği zaman gelmiş.. Hz. Davut kızı yatırmış, tam boğazını kesip kurban edecekken Azrail gökten bir keçiyle çıkagelmiş ve “Kızı bırak, al bu keçiyi kurban et’ demiş..
Dinleyenlerden biri dayanamamış:
“Yahu bunun neresini düzelteyim.. Hz. Davut değil Hz. İbrahim, kız değil erkek, Ayşe değil İsmail, Azrail değil Cebrail, keçi değil koç olmayacak mıydı?”!
Evet, kavramlara ve olgulara takla attıran, attırmakla kalmayıp daha eksantrik olsun diye amuda da kaldıran Hürriyet’in “yorumlu haber”ini şimdi tahlil edelim..
Henüz düşünce altyapısı oluşmamış biri bu haberi okusa haberden çıkartacağı anlam şu olacaktır:
1) “Liberaller, esrarın serbestçe satılmasını ister; fuhuşu teşvik eder..”
Dolayısıyla bütün esrarkeşler ve fahişeler liberal değildir ama tüm liberaller esrarperver ve fuhuşperesttir..
2) “Hollanda’daki yönetim esrar satışı yapılan kafeleri kapattığına ve fuhuşu yasakladığına göre o yönetim “dinci”dir.”
Demek ki, dini esaslara dayalı devlet fikrini savunmuyorsanız yani laik devlet taraftarı iseniz, siz esrar satışını ve fahişeliği hoş görüyorsunuz demektir.
Dolayısıyla “bir şahıs hem laik hem dinci olamaz..” diyenler aynı zamanda “bir şahıs hem esrar ve fahişeliğe karşı çıkıp ham de liberal olamaz..” demiş oluyor.
3) “Esrar ve fuhuşu savunmuyorsanız liberal değilsiniz, o halde ‘Elveda liberalizm’ yani ‘Hoş geldin dincilik’.
Bu durumda liberal karşıtı pardon liberal düşmanı Özdemir İnce demek ki “dinci” oluyor.
Oysa aynı Özdemir İnce bırakınız dincilere karşı olmayı dindarlara bile tahammül edemeyen bir “tip” değil mi?
Evet, “Elveda liberalizm” başlıklı bu yazı 20 yıl kadar önce “Elveda Başkaldırı” isimli bir kitap yazan ve şimdilerde muhtemel ve müstakbel “Hoşgeldin Askeri Vesayet” isimli kitabının eskizlerini hazırlayan Ertuğrul Özkök’ün genel yayın yönetmenliği yaptığı gazetede çıktı.
Eh, “Rektör Yücel Aşkın’ı savunmak Cumhuriyet’i savunmakla eş anlamlıdır..” diyen Bekir Coşkun’un gazetesinde “Karl Popper ve Von Hayek’i savunmak fuhuşu savunmakla eş anlamlıdır..” anlamına gelen bir yorumun yer alması çok da şaşırtıcı değil..
Unutmadan yazayım, yazıda esrar sözcüğünü tamlamak için tırnak içinde “hafif sayılan” şeklinde bir niteleme de yer alıyor..
(Bu arada bu “fahiş” yorumu yapan arkadaş “esrarengiz” bir arkadaş; çünkü habere ismini koymamış.. Tabii, “esrarengiz” görünmeyi “esrarkeş” görünmeye tercih etmesi anlaşılabilir şeydir..)
Kaldı ki, haberi yazan arkadaş esrar sözcüğüne “hafif” sıfatını da eklediğine göre böylece “esrar”a Yudum zeytinyağı muamelesi de yapmış oluyor!
Belki de “nebati” beyin taşıyan bu arkadaş bir yerlere “yağ” çekmiş oluyor!
Kaynak:


Çocukları dansöz yaptılar,Hürriyet uyuyor!

İstanbul’da bir ilköğretim okulunun yıl sonu etkinliğinde mini minicik kız çocuklara dansöz kıyafeti giydirilip yarı çıplak göbek attırıldı. Utanç sahneleri velileri şoka soktu.Ancak Hürriyet bu konuyu haber olarak görmüyor.
İstanbul’da bir ilköğretim okulunun yıl sonu etkinliğinde mini minicik kız çocuklara dansöz kıyafeti giydirilip yarı çıplak göbek attırıldı. Utanç sahneleri velileri şoka soktu.
Bahçelievler Kumport İlköğretim Okulu tarafından geçtiğimiz günlerde Yunus Emre Kültür Merkezi’nde tertiplenen yıl sonu etkinliğinde utanç sahneleri sergilendi.
Etkinlik çerçevesinde dansöz kıyafeti giydirilen 9-10 yaşlarındaki üç öğrenci, sahneye çıkıp yarı çıplak dakikalarca göbek attı. Üst kısımlarında sadece göğüslerini kapatan bir parça altlarında ise şeffaf tül ve iç çamaşırı olan körpecik öğrenciler öğretmenler ve bazı velilerin önünde dans müziği eşliğinde dansöz gibi oynatıldı.
Öğretmen ve bazı veliler bu rezilliği kıyasıya alkışladı. Önceden eğitim verildiği gözlenen öğrenciler rezilliğe dakikalarca alet edildi. Rezillik bazı velileri ise fazlası ile rahatsız etti. Görüntüler duyarlı bir veli tarafından “youtube.com” internet sitesine verilirken görüntüleri izleyenler, “işte gerçek irtica bu” yorumu yaptı.
İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün rezilliğe sahne olan etkinlik ile ilgili soruşturma açması bekleniyor.
Vakit’e konuşan Kumport İlköğretim Okulu Müdürü İhsan Küçük, rezalet dolu yıl sonu etkinliğini doğruladı. Küçük, “Etkinlikleri sınıf öğretmenleri yapıyor. Benim içerikten haberim yoktu. Çocukları dansöz yapıp oynatmışlar. Velilerin şikâyeti üzerine ertesi gün haberim oldu, üzgünüm” dedi.
Vakit

Yok denen felaket senaryosu!

İşte yalanlanan toplantının davetiyesi
Hudson Enstitüsü tarafından düzenlenen ve Türkiye ile ilgili felaket senaryolarının konuşulduğu toplantının davetiyesi ortaya çıktı.
İşte yalanlanan toplantının davetiyesi
Hudson Enstitüsü tarafından düzenlenen ve Türkiye ile ilgili felaket senaryolarının konuşulduğu toplantının davetiyesi ortaya çıktı.
20 Haziran 2007 Çarşamba 20:11
Hudson Enstitüsü Avrasya Politikaları Direktörü Zeyno Baran, 13 Haziran tarihli toplantılarının ardından basına yansıyan ‘Türkiye’de felaket senaryolarını konuştular. Türk askeri de oradaydı’ şeklindeki haberleri yalanlamıştı. Ancak kendi imzasıyla yolladığı davet mektubu, Baran’ın yalanlamasının gerçeği yansıtmadığını gösterdi.
Amerikan düşünce kuruluşu Hudson Enstitüsü’nün Avrasya Politikaları Direktörü Zeyno Baran, önceki gün yaptığı bir açıklamada, kurumun bir kapalı toplantısında ‘Türkiye’de felaket senaryoları’ konulu bir oturum yapıldığı yönündeki haberleri yalanlamıştı.Ancak Enstitü’nün ‘Avrasya Politikaları Direktörü’ sıfatıyla ve kendi imzasıyla katılımcılara yolladığı davet mektubunda, “Türkiye ve terör örgütü PKK arasındaki çatışmaların potansiyel tırmanışının tartışılacağı 13 Haziran tarihli çalışma toplantımıza sizi de bekliyoruz. Özel olarak bu çalışma toplantısında, Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’a girmesinden kaynaklanacak çeşitli senaryolar incelenecektir” ifadeleri kullanılıyor.
DAVETİYEDE SAREM DE VAR
Genelkurmay tarafından yapılan açıklama
Toplantının ardından yaptığı açıklamada Baran, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden hiçbir askerin, toplantının hiçbir aşamasında bulunmadığını öne sürmüştü. Ancak yine kendi yolladığı davette, Genelkurmay Stratejik Araştırmalar ve Etüd Merkezi’nden (SAREM) üst düzey subayların da ziyaretçi katılımcılar arasında olacağını açıkça ifade ediyor. Zeyno Baran, bu davette, toplantıyı emekli General Bill Odom ile birlikte yöneteceklerini de belirtiyor.
SENARYO DA GÖNDERİLMİŞ
Tuğcu: Toplantıya katılanlardan açıklama bekliyorum
Toplantının içeriğine ilişkin yollanan metne bakıldığında da, Türk basınına yansıyan ancak Baran tarafından yalanlanan maddelerin bu metinde yer aldığı görülüyor. Toplantının ardından basına yansıyan haberlerde, bu senaryolar arasında, eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu’nun görev döneminde bir suikasta kurban gitmesi, İstanbul’da bir PKK saldırısı ve Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesi gibi olasılıkların gerçekleşmesi durumunda ABD’nin tepkisi ve Türkiye’de neler olabileceği üzerine tartışmalar yapıldığı öne sürülmüştü. Baran’ın yalanladığı bu senaryolar, tarihleriyle birlikte içerik metninde görülüyor.
BARAN’IN ‘YALANLAMA’ METNİZeyno Baran ise yaptığı yazılı açıklamada, basına yansıyan Türkiye ile ilgili senaryoların, geçen hafta Hudson Institute’te gerçekleştirilen toplantıda ”kesinlikle tartışılmadığını” iddia ederken, basına isimsiz olarak ‘’sözde bilgi veren” kimsenin, Türk Milleti’ne ait kurumları yıpratmaya çalıştığını öne sürmüş ve şu açıklamayı yapmıştı: “İlkeler gereği, kapalı bir toplantının katılımcılarından ve konuşulanlardan bahsedilmez. Ancak 13 Haziran’da Hudson’da yapılan bu tarz bir toplantının ardından medya üzerinden başlatılan, kaynağı belirsiz, toplantının amacı ile hiçbir ilişkisi olmayan ve de maksadını aşan yorumların Türk kamuoyunda oluşturduğu hassasiyet ve gerginlik nedeni ile bazı noktalara açıklık getirmeyi uygun buluyorum.
Bu toplantı sadece PKK terörünün Türkiye için hayati önemini ortaya koymak ve Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinin PKK nedeni ile daha da gerilmesini önlemek amaçlı yapılmıştır. Basına yansıyan senaryolar toplantıda kesinlikle tartışılmamıştır. İfade edildiği biçimde Türkiye’nin iç politikasını ilgilendiren hiçbir konu konuşulmamıştır. Anayasa Mahkemesi Başkanı’na suikast konusu kesinlikle gündeme gelmemiştir. Çarpıtılan haberler sonucu doğan yanlış anlaşılmadan ötürü Sayın Tuğcu’dan özür dilerim. Toplantıya katılan yetkilileri bu tip spekülasyonların bir parçası olarak düşünmek son derece yanlıştır.” (Gazeteport.com)
İşte Zeyno Baran tarafından katılımcılara gönderilen davetiyenin tam metni:
Dear I would li e to invite you to a wor shop on June 13 to discuss the potential escalation of conflict between Tur ey and the terrorist organization PKK Specifically, this wor shop will explore the various scenarios that would result from a Tur ish military operation in Northern Iraq Given the volatility and complexity of the region, such an operation could quic ly escalate It is vital for both the US and Tur ey to have a comprehensive understanding of the situation We have devised a plausible scenario in which a series of events leads Tur ey to launch an operation against the PKK in Northern Iraq At this closed, off-the-record wor shop, participants will “play out” the subsequent events of this crisis More specifically, we will wor to: identify the ey drivers behind the relevant actors’ strategies; explore the most probable responses and counter-responses; and examine the uncertainties, costs, and benefits of those strategies Additionally, we will consider the effect that a number of less li ely “wildcard” events could have upon this scenario Participants will include officials from the US government, members of the thin -tan community, and visiting senior-level officers from the Tur ish General Staff’s thin tan , SAREM Please let me now at your earliest convenience if you may be able to ma e it I will then send you the details of the scenario we would li e to discuss at this meeting, which I will co-chair with Gen Bill Odom (Ret ) Also please note that this invite is not transferable Best, Zeyno
kaynak: www.ensonhaber.com